Sabah 08:45’te İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda buluşuyor, içimizi ısıtacak bir kış masalına ilk sayfayı açıyoruz. SunExpress’in direkt uçuşuyla, saat 11:50’de Berlin’e doğru süzülüyor, Avrupa’nın kalbine varıyoruz. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuğun ardından, saat 13:05’te Brandenburg Havalimanı’ndayız. Bizi bekleyen özel aracımıza yerleşip, Berlin’in tarih kokan sokaklarına doğru yola çıkıyoruz. İlk durak: Soğuk Savaş’ın sembolü, geçmişin derin izlerini hâlâ taşıyan Berlin Duvarı. Ardından bir zamanlar doğu ile batının kesişme noktası olan Check Point Charlie’de kısa bir zaman yolculuğu… Berlin’in kalbinde ilerlerken, ihtişamlı Müzeler Adası, zarif Berlin Katedrali, geniş meydanları ve tarihi bulvarlarıyla Unter den Linden Caddesi, görkemli Brandenburg Kapısı ve modern tarih sahnesinin tanığı Reichstag (Parlamento Binası) bizleri selamlıyor. Havanın kararmasıyla birlikte Berlin bambaşka bir renge bürünüyor. Şehir Noel’e hazır: Rengarenk süslemeler, tarçın kokulu sıcak şaraplar, el işi hediyeliklerle bezeli onlarca stant… Berlin Noel Pazarlarında geçireceğimiz serbest zamanda hem ruhumuzu hem valizimizi süslemeyi ihmal etmiyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde otelimize geçiyor, yol yorgunluğunu huzurlu bir uykuya bırakıyoruz.

Konaklama Oteli: 4* Park Inn by Radison Aleksanderplatz Hotel v.b. 

Berlin’de alınan sabah kahvaltısının ardından, tarih ve sanatla yoğrulmuş yeni bir güne başlıyoruz. Vedamız kısa ama etkileyici; zira yolumuz Almanya’nın ruhunu estetikle bezemiş şehirlerinden birine, Dresden’e düşüyor. Barok ve Rokoko’nun buluştuğu bu zarif şehir, Elbe Nehri’nin kıyısında adeta bir açık hava müzesi gibi uzanıyor. Savaşla yıkılmış ama yeniden doğmuş bir güzellik… “Avrupa’nın Balkonu” olarak anılan Brühl Terası, zarafetiyle büyüleyen Zwinger Sarayı, Semper Operası ve şehre adını kazıyan Frauenkirche Kilisesi, Martin Luther Heykeli, Eski Şehir Meydanı, Albertinum ve Güzel Sanatlar Akademisi bu yürüyüş rotasında sizleri bekliyor. Her köşe başında sanatla, her adımda tarihle karşılaşacaksınız. Görülecek yerlerin ardından kent merkezinde kısa bir serbest zaman sunuluyor. Dilerseniz şehrin meşhur el işi ürünlerinden alışveriş yapabilir ve bir fincan sıcak şarap eşliğinde Elbe kıyılarının keyfine varabilirsiniz. Dresden'e veda edip Çekya’ya uzanıyoruz. Rotamızda şimdi, bir başka efsanevi kent var: Karlovy Vary. Atatürk’ün tedavi için ziyaret ettiği, Beethoven’dan Goethe’ye, Çar Petro’dan Freud’a kadar birçok tarihi figürün izlerini taşıyan bu termal şehirde, ilk durağımız Rudolf’s Hotel oluyor. Bizi rengârenk binalar, kristal gibi akan dereler, her biri ayrı sanat eseri gibi duran konaklar karşılıyor. Grandhotel Pupp, yalnızca filmlere değil, tarihe de ev sahipliği yapan bir yapı… Ardından meşhur termal galeriler ve çarşı içindeki Noel Pazarı ziyaret ediliyor. Dileyenler kristal, kehribar ve el yapımı Çek porselenleriyle donatılmış butik dükkânlardan hediyelik alışveriş yapabilir. Gezimizin devamında nihayet, gecenin masalsı ışıkları arasında Altın Şehir Prag’a doğru yol alıyoruz. Kente varışımızla birlikte otelimize yerleşiyor, ardından rehberimizin belirleyeceği saatte lobide buluşarak özel bir geceye hazırlanıyoruz. Fiyata dahil olarak düzenlenen, açık büfe yemekli ve limitli içkili Vltava Nehri Tekne Turu ile Prag’a bir başka açıdan, su üzerinden bakıyoruz. Nehrin iki yakasını Noel ışıklarıyla sarmalanmış şehir süslerken, biz tarihi köprülerin altından geçip, Prag’ın gotik siluetini sessizce izliyoruz. Geceyi romantik bir nehir gezisiyle sonlandırmak istemeyen misafirlerimiz ise şehir merkezinde serbest zaman geçirebilirler.

Konaklama Oteli: 4* Hotel Duo Prague v.b.

Yeni yılın eşiğindeyiz... Ama önce zamanın eşiğinde bir yürüyüşe çıkıyoruz. Sabah otelimizde alacağımız kahvaltının ardından, Prag’ın tarih dolu caddelerinde panoramik şehir turumuz başlıyor. Tarihi Tren Garı, görkemli Ulusal Müze ve zarif Devlet Opera Binası ile açıyoruz perdeyi. Ardından Çek halkının direnişini ve dönüşümünü sembolize eden Wenceslas Meydanında kısa bir yürüyüş... Masal burada başlamıyor, daha da derinlerde...Şimdi yönümüzü, Prag’ın 10. yüzyıldaki ilk yerleşimi olan Vişegrad’a çeviriyoruz. Efsanelere konu olmuş bu bölgede, Aziz Peter ve Paul Bazilikası’nı görüyor; Vltava Nehri boyunca uzanan yürüyüş yolunda tarihin ve doğanın iç içe geçtiği bir manzarayla büyüleniyoruz. Ve Prag’ın kalbine doğru ilerliyoruz. Yüzyıllardır Bohemya krallarına, kutsal imparatorlara ve devlet adamlarına ev sahipliği yapmış Prag Kalesi, ziyaretimize kapılarını açıyor. Burada: Eski Kraliyet Sarayı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Prag Başpiskoposluğu ve başta olmak üzere, inşası tam altı yüzyıl süren, gotik görkemiyle St. Vitus Katedrali bizi bekliyor. Ardından; simyacıların izini süreceğimiz Altın Yol, zarif St. George Kilisesi, huzurlu Malá Strana ve nihayet, 30 azizin heykeliyle süslenmiş o eşsiz geçit: Charles Köprüsü. Üzerinde yürürken yalnızca Vltava’yı değil, yüzyılların izini adımlarınızda hissedeceksiniz. Johannes Kepler’in Evi de bu yürüyüşte karşımıza çıkan önemli duraklardan biri olacak. Gezimiz tamamlandıktan sonra alışveriş ve Çek mutfağından lezzetlerle tanışmanız için serbest zaman veriyoruz. Bu kez turumuz erken sonlanıyor, zira bu gece sıradan bir gece değil… Otelimize dönüyor, kısa bir dinlenmenin ardından yılbaşı kutlamalarına hazırlanıyoruz. Akşam saatlerinde rehberimizle buluşuyor ve Prag’ın kalbi olan Old Town Square'e, yani Eski Şehir Meydanına doğru yola çıkıyoruz. Saat 18:00’den itibaren meydan bir festivale dönüşüyor: Sokak sanatçıları, canlı müzik, dev sahneler, ışık şovları, rengârenk süslenmiş ağaçlar ve binlerce insanın aynı anda attığı kahkahalar arasında, 2025 yılına veda ediyoruz. Geri sayım başlıyor... Yeni yılı bu büyülü atmosferde karşıladıktan sonra dileyen misafirlerimizle rehberimizin belirlediği noktada buluşarak otele dönüş yapıyoruz. Gecenin tadını biraz daha uzatmak isteyenler ise şehrin gece ritmini yaşayıp, kendi imkanlarıyla otele dönebilir. 

Otelde Konaklama: 4* Hotel Duo Prague v.b.

Yeni Yıla Masal Şehrinde Başlamak... 2026’nın ilk sabahı... Belki biraz yorgun, ama bir o kadar da umut dolu uyanıyoruz Prag’ta. Otelimizde alacağımız kahvaltının ardından, bu zarif şehre bir kez daha göz gezdirmek, vedayı zamana yaymak üzere dışarı çıkıyoruz. Yönümüz yine Eski Kent’e... Bu kez başrolde: yüzyıllardır zamanı sadece ölçmekle kalmayıp, zamanı sahneye taşıyan Astronomik Saat Kulesi var. Her saat başında dönen 12 Havari figürleriyle hayat bulan bu görkemli yapı, bizleri bir kez daha tarihin içinden selamlıyor. Serbest zamanımızda, Çekya’nın dünyaca ünlü göz alıcı taşları olan Bohemya kristalleri ve Granat taşlı mücevherler ilginizi çekecek. Butikler, vitrinler, zarif sokak araları... Alışveriş için değil, bir anı biriktirmek için ideal. Ardından yeniden yürüyüşümüze başlıyoruz. Görkemli kuleleriyle Týn Kilisesi, Çek halkının tarihindeki önemli isimlerden biri olan Jan Hus Heykeli, sosyalist dönemin başlangıç anıtı sayılabilecek Kinsky Sarayı, barok ihtişamıyla St. Nicolas Kilisesi, ve Franz Kafka’nın doğduğu ev… Tüm bu noktalar, Prag’ın kimliğini oluşturan mihenk taşları gibi önümüzden geçiyor. Vltava kıyılarına yaklaştıkça manzara daha da genişliyor. Josefov Mahallesi, şehrin Yahudi mirasının kalbi… Ardından Straka Akademisi’ni, ve şehirle nehri birbirine bağlayan Stefaniküv, Manes ve Cechuv Köprülerini izleyerek şehre son bir kez daha göz gezdiriyoruz. Bu güzel kentten ayrılmadan önce son bir serbest zaman veriyoruz. Kimimiz belki bir kristal kadeh, kimimiz Kafka’nın adını taşıyan bir kitap, kimimizse sadece bir karelik hatıra… Ama hepimiz Prag’tan bir parça ile ayrılıyoruz. Saat 17:00’de aracımızla buluşup Prag Havalimanı’na doğru yola çıkıyoruz. Pasaport ve güvenlik işlemlerinin ardından, SunExpress XQ 825 sefer sayılı uçuşumuzla saat 20:55’te gökyüzüne yükseliyor, yıldızların altında Çekya’ya veda ediyoruz. Yeni yılın ilk saatlerinde, 01:30’da İzmir’e iniş yapıyoruz. Çantalar dolusu hatıra, telefonlarda yüzlerce kare, kalplerde ise tarifsiz bir huzur… Bir başka rüya rotada yeniden buluşmak üzere vedalaşıyoruz.